|
|
Akşam yatarken, "Bu
yorguluğun üzerine deliksiz uyurum" diye düşündüm ama hiç de öyle
olmadı. Sabah güneşin doğuşu ile uyandığımda millet, iki yanda
gördüğünüz fotograftaki gibiydi. Yalova ekibindeki bir kişi hariç
herkes mışıl mışıl uyuyordu. Ne demişler; "Fotografçı dediğin erken kalkar."
|
 |
|
Lütfü ve Murat İrfan, sabah çorbası kaşıklıyor.
|
Sabah kalvaltısı da
akşam yemeğinin kopyası oldu. Ortalık o kadar sessiz ki, benim kahvaltı gürültüme komşu çadırlardaki
millet de birer ikişer kalkmaya başladı. Hazır çorbaya kaşık sallarken
bir yandan dünden aldığımız soslu tavuk pirzolasını ne yapacağımızı
konuşuyorduk. Pişirmezsek kokacaktı. Yemek için erkendi. O zaman
pişirip yanımızda götürecektik. Ama küçük bir detay atlanmıştı.
Akşamdan kalma ateş vardı ama neyin üzerinde pişirecektik.
|
Kamp Hatırası. |
|
Yenmiyen tavuklar pişiyor.
Güven, mıntıka temizliğine |
Murat İrfan, kızgın
taşların üzerinde pişirmeyi denedi ama rüzgarı hesaba katmadığından
tavuk daha pişmeden küllerle kaplanıp kapkara olmuştu. Biz de etleri
pişirmeyi bırakıp ev sahiplerine (kurda, kuşa) bıraktık. Saat 10:00
civarı yine düştük yollara!.. Yol diye ağız alışkanlığı söylüyorum,
solda gördüğünüz fotograf akşam sekize kadar görebileceğim en iyi yol
oldu diyebilirim. Çünkü Atilla'nın çizdiği rota tamamen sırtlardan
oluşuyormuş.
|
 |
|
Lütfü ve Murat İrfan |
Sağ ve soldaki
fotografa baktığınızda bunu daha iyi görebilirsiniz. Tırmanışa Saat 10
civarında 800 küsür metre yüksekliğindeki Beşpınar tepesinden başladık
ve Şahin tepesi istikametine sırtlardan yürüyerek 900 metrelere
gelindi. Sivri sırtlar, rüzgar ve yağmur erozyonu marifetiyle fotograflarda görüldüğü
gibi parçalanmış kayalardan oluşan bir zemine sahipti.
Yürüüüü...yürüyebilirsen...Atilla halime acıdı, çadır safrasını benden
aldı. Sağdaki fotografta sırt çantasının yanında...Teşekkürler Atilla.
|

önden arkaya; Atilla,
Lütfü, Hayriye, Murat İrfan |
|
|
Mola verdiğimiz tepeden seyir
harikaydı. Soldaki fotografta arkada puslar içinde görülen İznik gölü
oluyor. Sağdaki fotograf biraz flu oldu ama benim suçum yok...aptal
makina otomatik netlik yaparken saçmalamış. Farkına vardığımda iş
işten geçmişti. Daha sonraki fotografları manuel netlik yaparak
çektim.
|
|
|
|
Sağ ve solda çektiğim fotografları
yemek molası öncesi verdiğimiz son mola yeri olan tepeden çektim.
Fotograf çekmek için mola dışında bir seçeneğim olmuyordu diyebilirim.
Hayriye için de öyle. Ve bu durum bir fotografçı olarak beni oldukça
germişti diyebilirim. Durumumu bir düşünün; Dandik bir sırt çantasında
gereksiz ağırlıklarla benden hayli tecrübeli ve genç yürüyüşçülere
ayak
|
Sigara keyfi |
|

İki fotografçı birden
olunca poz verenler havalara girdi. |
uydurmaya çalışırken bir yandan da
bir yığın güzel fotografı kaçırıyorum. Gel de sinirlenme. Yeni
hedefimiz sağdaki fotografta görülen ve sağa kıvrılan yol. Oraya
ulaşıp sağa doğru devan ederek yemek molası vereceğimiz su başına
varacağız. Ama nasıl? Tepeden aşağı inen patika bir müddet sonra
kayboldu ve yerini; zemini gece yürüyüşündeki gibi tuzaklarla dolu, sık
ağaçlar aldı. Tek fark gündüz olmasıydı ama eğim 45 dereceden fazla
olduğundan her an takla atmaya başlıyabilirsin. Neyse, atlaya zıplaya
indik aşağıya. Bacaklarıma yine ağrılar girdi. Atilla'ya "nerede şu mola yeri?" dediğimde, "15 dakika
ilerde" yanıtı ayağımdaki bot vurmalarını ve yorgunluğumu biraz
unutturdu.
|
Ordaaa, bir yol var
uzakta... |
|
Mola verdiğimiz Kurtköy
deresi kenarı |
Yemek molası vereceğimiz su başına
kadar ki yol, düz ve toprak bir zemindi ama o Atilla'nın 15 dakikası
bir türlü bitmiyordu... Sıcakta bastırdı... Botlar ayağıma adeta
yapıştı... Atilla'ya hürmetlerimi! sunarak yürümeye devam... Yolun
sağındaki Kurtköy deresine kendimi atasım geldi...Tam 45 dakika sonra
hürmetlerimi sunduğum Atilla göründü... Atilla'nın sözlü sataşmalarına
kulak asmadan sırt çantası atılmak suretiyle çıkarıldı... Botlar
sabırsızca ayaktan sökülüp soldaki fotografta görülen Kurtköy deresine
sokuldu... Ayaklardan çıkan coooooozzzz sesi Atilla ve tüm ekibe
dinletildi... Sağda döküldüğümüz yer...Hiç kalkmadan 2 saat sırt üstü
yattım diyebilirim. Dinlendim mi?..Hayıııııır. Atilla'nın yanında
görülen yaralı köpeğe kalan yaklaşık yarım kilo peynir ve ekmeğimizi
verdikten sonra yola koyulduk.
|
Aklım Atilla'nın yanındaki
köpekte kaldı. kötü yaralanmıştı. |
|
Hayriye ve Güven son
inişte. |
Düz yol yerini, bir dere geçişinden
sonra yine 45-50 derecelik (yer yer 90 derece bile oluyordu. Veya
yorgunluktan bana öyle geliyordu.) eğimli tırmanışa bıraktı. Sağımızda
Kurtköy deresi, Sarıkaya'ya tırmanıyoruz da tırmanıyoruz. Dayana
dayana çıktığım dal parçası ile elim arasında biyolojik bağ oluştu...
Doğa güzel ama bende fotograf çantasını açacak derman kalmadı...
Sağdakini nasıl oldu da çekebildim bilmem...Sarıkaya'ya geldik... Ama
fotografını çekmeyi düşünmedim bile...ayaklarımı sürüye sürüye
yürümeye devam... Dereye karışan yüzlerce pınarın birinde bir mola
daha verdik... Daha iki saat yol var dediklerini hayal meyal
hatırlıyorum... Sürekli söylenmeye başladım... Kimseyi gözüm görmüyo.
|
Murat İrfan,(su içen)
Lütfü,Hayriye, Güven ve Atilla |
| |
Dere dik yamacın aşağısında bir yerde
ama ağaçlardan görmek mümkün değil. Sadece sesini duyuyoruz... Şu sırt
çantamı fırlatıp atsam dereye kadar iner mi acaba?... Aşağı
indiğimizde gördüklerime inanamadım... Kurtköylü minibüsçü tamamen
tesadüf eseri derenin karşısında bizi bekliyordu... Adamı sarılıp
öpesim geldi ama durumu algılamam için Atilla'nın üç kez "Deko,
yürüyüş buraya kadar" demesi gerekti. Biraz sonra bastıracak
karanlıkta iki saat yürürmek yerine, sağdaki fotografta burnu görünen
minibüs ile 15 dakikalık yolculuk ile önce Kurtköy'e, sonra Yalova'ya
geldik. Bittiğine hala inanamıyorum. O gece rüyamda sabaha kadar
sürekli yürüyordum... Bir daha doğa yürüyüşü yapar mısın derseniz. Hiç
düşünmeden Eveeeet derim. Ama Murat İrfan'ın yaptığı bir hazırlıkla
değil.
Atilla'ya not: Ekipteki arkadaşların
isimlerini yazarsan fotograf altına koyarım
|
Hayriye dereyi geçerken
Murat İrfan(solda) ve Güven bekliyor |