1
2 |
GÖYNÜK
KANYONU
99 yaz
tatilimizi ailecek Antalya’nın Kemer bölgesinin Göynük ilçesi
yakınlarındaki bir tatil köyünde geçirdik. Otelin spor aktiviteleri
içersinde bisikletle geziler kısmında “Canyon” kelimesini görünce hemen
ismimi listeye ekledim. Gurupta 4 kişiydik. Mario, Ben ve 3 Alman konuk.
Ekipbaşımız Mario önderliğinde pedallara basıp 1 km. Sonra asfalttan
ayrılıp toprak yola saptık. Binlerce yıl bıkıp usanmadan akıp kanyonu
oluşturan Göynük çayı bu mevsimde geçit verdiğinden çayı bisikletlere
geçip dağa tırmanmaya başladık. “Bu ne biçim kanyon, tepeden mi aşağıya
ineceğiz” diye zorlana zorlana pedala basarken tam nefes nefese
kalmıştım ki birkaç km sonra dağ yolu bitti. Yolu bırakıp dallara
ağaçlara tutuna tutuna biraz önce kenarında pedal bastığımız çayın
oluşturduğu vadiye inmeye başladık. Çok geçmeden dere gibi akan çayın
kenarındaydık. Mario sırt çantamı bırakmamı isteyince içersinde fotograf
makinam olduğunu ve fotograf çekmek istediğimi söyleyince iki elimi de
kullanmam gerektiğini ama makinayı taşımak için bana yardım edeceklerini
söyledi. Dere içinde biraz yürüdükten sonra hayli dar olan ve yakınına
gelmeden kesinlile farkedilmeyen kanyon girişine vardığımızda akan suyun
oluşturduğu ilk gölcük de bizi karşıladı. (Foto.1) Dağdan düşüp
|
vadinin
tabanına kadar ulaşamayan kaya, demoklesin kılıcı gibi bize "merhaba"
deyip adeta kanyonun tehlikelerini peşinen bildiriyordu. (Foto.2)
Tahminen yer yer 100 metreye yaklaşan kanyonun duvarlarının tepesinden
her an bir kaya parçası düşebilirdi. Zaten bırakın kayayı, kayısı
büyüklüğünde bir taş bile düşse tehlike yaratabilirdi. Ama bizim durmaya
hiç niyetimiz yoktu. Nasıl durabilirdik ki. Keskin köşeli dönemeçler
yapan kanyon duvarlarının arasındanki daracık koridordan akıp gelen
pırıl pırıl suyun şıkırtıları sanki bize “gel bak ilerde daha ne güzel
yerler var.” der gibiydi. (Foto.3) Gerçekten de ilerde hayli güzel
yerler vardı ama biraz sonra karşımıza çıkan duvar gibi kayanın iki
yanından akan küçük şelale, fotograf makinamı daha ileriye
götüremiyeceğimi söylüyordu. Bende oradaki kayanın üzerine koyup self
timerla içinde kendiminde bulunacağı bir kare anı fotografı çektikten
sonra (Foto.4) makinayı olduğu yerde bırakıp dal parçalrından
derme-çatma yapılan merdivene tırmanmaya başladım. Ama hiçbirimizin
Mario’nun yardımı olmadan orayı aşabileceğimizi sanmıyorum. Fotograf
makinamı orada bırakmam gerçekten iyi olmuş. Çünkü ileride boyumuzu aşan
daha
|
3
4 |
5
6 |
büyük
havuzlardan geçtik. Havuz diyorum çünkü vadini duvarları gölcüğün
sınırını oluşturmuş ve yaya geçmenize imkan vermiyordu. Kayalardan
tırmanıp üzerlerinden akan şelalerde yıkana yıkana birkaç havuzdan
daha geçtikten sonra son sahneye geldik. Bu sahne gerçekten çok etkileyiciydi.
Yine bir kaya duvar oluşturmuş, kenarınden akan sulardan oluşan havuzun
ortasına da dağdan kopup gelen Foto.2 dekinden hayli büyük ve altı
sivri bir kaya, tabanına ulaşamadan havuza adeta saplanmış kalmıştı.
Gölcükte biraz yüzüp sahnenin etkisini içimize sindirdikten sonra
harika bir doğa oluşumunu içersinde bulunmanın keyfi ile geriye dönmeye
başladık. Havuzları birer birer geçerken düşürüp kaybettiğim numaralı
güneş gözlüğüm bile bu keyfimi bozamadı. Kanyon girişinde ayakkabılarımızın
içine giren taş parçalarını temizleyip dinlenirken (Foto.5) Mario;
buraya tekrar geleceğini ve deniz gözlüğü ile arayıp gözlüğümü bulabileceğini
söyledi. Bisikletleri bıraktığımız yere tırmanınca orada bir traktör
ve arkasına bağlı arabası ile çoluk çocuk bir turist gurubunu getirdiğini
gördüm. Herhalde güneş gözlüğümü kaybettiğime gerçekten üzülmediğimden
olsa gerek Mario’nun değil de kendimin bu traktörle gelip gözlüğümü
arayabileceğimi otele döndüğümde düşünebildim. Kısa bir soruşturmadan
|
sonra bu
“ Kanyon Safari'nin ” otele yakın bir yerdeki pansiyondan düzenlendiğini
buldum. Ve hemen ertesi gün traktör arkasındaki arabada yine çoluk çocuk
bir turist gurubu arasında bol sallantılı ama bunun yanında harika
manzaralı (Foto.6 Traktör daire içinde) ikinci kanyon yolculuğunda
buldum kendimi.
Grupta iki alman ve bir Rus aile vardı. Düseldorf’tan Annette Schreiber-Danny
Duda çifti, Lüneburg’dan İsabel, Marita, Lothar,Torgen Schwarze ailesi
ve Moskova’dan Oksana, Katja ve Victor Strelkova ailesi kanyonda büyük
bir keyifle dolaştılar. (Foto.7) Bu Keyfi çıkarmalarında turu organize
eden Yaşar Kaptan ve Cengiz YALIN'ın katkıları oldukça fazlaydı. Yoksa küçük Katja
duvar gibi kayaları sadece ailesinin yardımı ile çıkamazdı. (Foto.8)
Bulunduğu yerin böyle bir grubun sorumluluğunu alması için fazla riskli
bir yer olduğunun farkında, grubun üyelerini sürekli kontrol altında
tutmanın çabası her halinden belli oluyordu. (Foto.9) Bu çabalarıyla
Yaşar Kaptan ve Cengiz, grup üyelerine oldukça güven vermiş olacaklar
ki, konuklar gezinin keyfini çıkarıyorlardı. Bu keyfi en iyi çıkaran
sanırım kayanın tepesinden gölcüğe atlayan Victor oldu. (Foto.10)
|
7
8 |
9
10 |
Benim keyfim Viktordan
daha fazlaydı. Çünkü ben hem o kayadan atladım hemde kaybettiğim
numaralı güneş gözlüğümü buldum. Aslında hayli yorucu ama buna karşılık etkisi beyinlerden silinmeyen
bir geziydi diyebiliriz. Aradan geçen 1 aya rağmen suyun kayaların
üzerinden gölcüklere düşünce çıkan gümbür gümbür sesin kanyon duvarlarında
yankılanarak çoğalmasıyla oluşan müthiş uğultunun hala kulaklarımda
olması bunun en iyi kanıtı olsa gerek. O uğultunun üzerinde bir ses
çıkararak birbirimize bağırmak bile başlıbaşına bir yorgunluk nedeniydi.
Ama geriye dönerken Yaşar Kaptanın kanyon giriş yerinde “şirketten”
ikram ettiği kanyon suyunda soğutulmuş biralar, yorgunluğumuzu orada
bıraktı diyebilirim. Bir de size yol üzerinde rastladığımız bir mağara ve ağaçtan söz etmek
istiyorum. (Foto. 11-12) Yetişkin bir kişinin kafasını eğerek girebileceği
bir ağıza sahip mağaraya girdiğimizde bizi daha ileriye gitmekten
bir toprak yığıntısı engelledi. Yaşar Kaptanın dediğine göre mağara
5 km uzunluğa sahip fakat içerisi labirent şeklinde olduğundan girip
de geriye çıkamayanlar olmuş. Bu yüzden de yöre halkı girişin az ilersini
toprakla kapatmak zorunda kalmışlar. Rivayete göre bu mağara eski
zamanlarda korsanlar tarafından ganimet saklamada kullanılmış.
|
Ve bir
ucunun başka bir yerden çıktığını söylenirmiş. Dikkatinizi çekmek
istediğim diğer bir şey de mağara ağzındaki ağaç. Fotograflarda gördüğünüz
gibi bu ağacın kökü mağara içersinde. Mağara içersinde mi filizlenmiş,
yoksa başka bir ağacın kök uçlarının mağara içinde dışarı çıkmasıyla mı
oluşmuş bilemem ama güneşe uzanarak zor bir süreçten sonra koca bir ağaç
olması onu diğer cinsleri arasında başka bir sınıfa sokuyor. Bence o
zorluklar karşısında geri çekilen insanların ders alması gereken azmin ve
zaferin abidesi bir Anıt Ağaç artık.
Eylül 99
2002 yılında yine aynı
bölgede tatil yaptığımızda yine kanyona gittik ama bu kez yanımda oğlum
Baran, baldızım Canan VARDAR ve kızı Deniz de vardı. Yabancı konuklarımız;
Almanya'dan Ursula-Valdemar URSCHEL çifti, rehberimiz ise Cengiz YALIN
oldu. Bu sırada çekilen fotografları da aşağıdaki linki tıklayarak
görebilirsiniz.
Göynük 2002 Fotografları
|
11
12 |
|
Bu Geziye gitmek
isteyenler Cengiz YALIN'a aşağıdaki adres ve telefonlardan ulaşabilirler.
BAYRISHER BIER GARTEN Esentepe Mah. Adnan Menderes Bulv. 13. sokak Göynük Kemer / ANTALYA
Tel: 0242 815 18 84
Cengiz YALIN Cep Tel :0535 884 74 61
|